Aşağıda 31 Temmuz 2007 tarihinde Ziko ile çaylaklığa alındıktan sonra yaptığımız söyleşi yer alıyor. Bir ibret belgesi olarak yayımlıyoruz. Bu söyleşi o tarihte yapıldıktan sonra yine Ziko’nun isteği üzerine yayımlanmamıştı. Bu dönemde Devriye yürüttüğü sert muhalefeti ile Sözlük yönetiminin Ziko’nun haklarını iade etmesini sağlamıştı.

Beklenen an geldi. Ziko Edebiyatsözlük’te başına gelenleri Devriye’ye anlattı. Dün gece msn yoluyla gerçekleşen görüşmenin tam metnini okurlarımıza sunuyoruz.

Merhaba Ziko. Seni tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben kısaca bir edebiyatseverim diye kendimi tanıtmak istiyorum.

Ziko, Devriye olarak bizi takip ediyor muydun?

Tabii. Sizin hakkınızda ilk duyuruyu da ben yapmıştım. Zevkle takip ediyorum. Bu tür sözlüklerin eleştirel takipçilerinin olması çok enteresan ve yararlı. Bir kere böyle bir şeyi düşünmek bile güzel. Sanırım ilksiniz. Daha önce hiç duymamıştım.

Teşekkürler. Bu alanda ilk olduğumuzu biliyoruz. Esasen bize gurur veren bir şey bu. Tekrar konumuza dönersek… Edebiyatsözlük’e giriş sebebiniz, nasıl oldu, anlatır mısınız?

Esasen internette bir haberi çıkmıştı, oradan gördüm. Malum edebiyat sevgimiz var.

Nasıl gidiyordu sözlük macerası?

Sözlük yeni kurulmuş. Ben de 3. nesil yazarlardandım. Gayet memnundum. 263 girdim vardı, birçok başlık açmıştım. Yani gayet memnundum. Son zamanlara kadar.

Peki ne oldu? Yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?

Tabii ilk zamanlarda heyecanlı girdiler yazmıştım. Özellikle seçim sonuçları üzerine bayağı bir döktürdük.

Bu dönemde yazdıklarınızı izlemiştim. Hatırlıyorum, özellikle Deniz Baykal’a, CHP’ye ve Türkiye solunun tuhaflıklarına ilişkin girdilerdi bunlar.

Evet. doğrusu bunlar bana karşı bir alerji yaratmış olabilir. Bunun mükafatını da alıyordum boş girdi oylarıyla. Sağ olsunlar, benim fikirlerime yakın arkadaşların eli bir türlü hoş girdi butonuna gitmiyordu. Canları sağ olsun, dert değil.

Peki ipler neden koptu?

İpin kopuşu Mahsun Kırmızıgöz’ün aydınların Kemalist dogmalardan kopamadığına ilişkin bir başlıkta doğrudan peygamberimize hakaret içeren ifadeleri ile karşılaşınca başladı. O zaman Gölge bir karşı yazı yazdı. Ben de destekledim. Bu ara Kırmızıgöz ile mesajlaşmalar oldu. Hakaretlere uğradım, ama gene de vakur davranmayı yeğledim. Ama bu arkadaş benim negatif listeme eklendi bir kere. Takibe aldım. Baktım ki Kırmızıgöz’ün inançlara karşı tutumunda bir değişiklik yok, dahası bunun dozunu da her geçen gün artırıyor. Nihayet “din nedir” başlığı açıldı. Başlık Tolstoy’un bir kitabının adı. İlk girdiyi yazan da bunu anlatıyor. Ama bizim Kırmızıgöz sazan gibi hemen atlamış. Döşenmiş hemen. Din metafizik sigorta kurumu imiş. Hadi bunda bir şey yok. Ama arkadaş bir de bağ vermiş, dolandırıcılık maddesine. Gitmiş bu maddeye de TDK’nın tanımını koymuş. Yani otomatik olarak dinin dolandırıcılık olduğu sonucuna varıyorsunuz.

Evet biz de değinmiştik, sizin girdinizden sonra. Sütunlarımıza taşıdık. Hatta Kırmızıgöz bir ilki gerçekleştirdi, taa oradan bizimle forum oluşturmaya kalktı.

Yani baktım bu adam milleti salak sanıyor. Öyle kaba, öyle softa, öyle dengesiz bir tutum ki, kan beynime sıçradı. Mesaj attım buna. Aynen şöyle idi mesajım: “sigorta primlerini yatırmayı unutma, gün gelir işine yarar. sana konu olsun da… yani pes valla.” Bu kadar, bundan ibaret. Tabii son derece kaba, hakaretle dolu bir karşı mesaj alınca, aslında hiç sevmediğim bir şeyi yaptım. Gittim bunun girdisinin altına döşendim.

Ne yazmıştınız?

Aynen şöyle: “bir kitabın adından bile tüyleri diken diken olan yılışık zekâların cüce fikirlerini veciz ifadelerle ortaya koydukları girdi başlığı.” Altına da bunun girdisine bağ verdim. Yani kişiselleştirdim, genelden çıkardım. Hepsi bu. Bu “yılışık” kelimesini de aynen iade kabilinden kullandım. Tabii hoş değil. Ben sözlükte bunlara karşı çıkan bir insan olarak maalesef tuzağa düştüm. Ancak siz de sözlük yazarısınız. Kabul edersiniz ki insanı bazen zıvanadan çıkaracak şeyler oluyor.

Peki devamında…

Devamında beni asıl üzen şeyler başladı. Mahsun Kırmızıgöz nihayetinde sorunlu bir kafa. Takmış inancına milletin. Bundan, bu fosil zihniyetten o kadar çok var ki memlekette. Yani es geçilebilir. Sonuçta vızıltı kabilinden bir şey. Ama beni asıl üzen süreç bundan sonra başladı. Anında sistemi yönetenler benim girdimi sildiler. Hemen bir mesaj attım. Aynen şöyle: “siz bu hakaretçi adamın girdilerini niye silmiyorsunuz. benim inançlarımı aşağılamak serbest, ben karşı çıkarsam silinir, öyle mi?” bana sistemden gelen cevap ne biliyor musunuz? Aynen yazıyorum: “yorum yaptığını görüyorum onun, kişisel bir sataşma yok. sizin girdiniz direkt olarak kişiye yönelik.” Evet benim cevabım kişiye yönelik, tabii ki öyle. Doğru veya yanlış, bir insanın damarına basılmış ve tepkisini vermiş. Yani dine hakaret etmek kişisel bir şeymiş, bunu anladık bu arkadaş sayesinde. Devamında ben de aynı girdimi kinayeli bir şekilde düzelterek yeniden girdim. Şöyleydi: “bir kitabın adından bile tüyleri diken diken olan olağanüstü zekâların (!) dünya çapındaki fikirlerini veciz (!) ifadelerle ortaya koydukları girdi başlığı. (bkz: 45053 numaralı girdi)” Akabinde daha ilginç bir şey oldu. Bu girdi de silinde ve çok kısa bir süre sonra yazarlık hakkım elimden alındı. Hiçbir bildirim yapılmadan. Mesaj atarken anladım. Ve o dakikadan bu yana bu baylara bayanlara ulaşamıyorum.  yazarlıktan mahrum bırakıldım. Bu ortamın demokratik bir ortam olmadığını da anlamış oldum. Yani ben bu sözlükte bu kadar karşı çıkmışım hakarete, küfüre. Bir kere bir aşırı ifadem oluyor, hemen yazarlık hakkım alınıyor. Enteresan değil mi? Bence üzerinde çok düşünülecek bir durum. Bir facia, bir rezalet. Girip bakın sözlüğe… küfrün bini bir para girdiler var. Onlar duruyor, ama benimkiler kaldırılmış. Ben sözlükte kendi eliyle 19 civarında girdisini patlatmış bir adamım. Bazı girdilerimi kaldırmışım ki karşımdakini daha fazla üzmeyeyim. Şahitlerim var. Mesajlarım da. Karşılıklı mesajlaştığım ve atıp tutuğumuz insanlar var. Onların sayfalarından bile bazı kinayeli girdilerimi kendi elimle kaldırmışım. Bazen mesajlarımla üzdüğüm insanlar olmuştur, konuyu anlayınca açıkça özür dilemişimdir. Hiç kaçınmam, haksızsam kabul ederim, özür dilerim.

Peki bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?

Açıkçası yapacak bir şey yok. Yazarlık hakkımın en kısa sürede iade edileceğini umuyorum. Yapılan haksızlık ortada. Vermezlerse kendi tasarruflarıdır. Kendi bilecekleri iştir. Burada yazmayacağım demektir artık. Yazmak isteyene yer çok. Ama böyle güzel bir girişimin bundan yara alacağı ortada. Sözlük yöneticilerinin bunu hesaplayacaklarını düşünüyorum. Yani kısacası yazık oluyor. Bunlar doğru işler değil.

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyoruz. Bu meseleyi Devriye olarak takip edeceğiz, açık yürekliliğinize ayrıca müteşekkiriz.

Ben teşekkür ederim, saygılar.